Herşey dönüyor. Döndükçe benim başım dönüyor.
Nedendir bilmem; insan dünyaya geliyor, büyüyor, yetişiyor. Hayatın bir parçası oluyor. Belki bir iş sahibi oluyor, aile kuruyor, çoluğa çocuğa karışıyor. Belki de hayallerinin ötesine geçiyor. Belki de istediklerine hiçbir zaman ulaşamıyor. Belki de ne istediğini hiçbir zaman bilemiyor.
Öyle ya da böyle bu hayatın bir parçası oluyor. Ayrılmak mı? Veda etmek mi? Asla! Gitmek istemiyor, ‘yeter bu kadar’ demiyor. Kalmaya çalışıyor. Sonsuza dek kalmayı hayal ediyor. Soğuk bir kış gecesini atlatbilmek için, yine aynı olacak yeni bir sabaha uyanabilmek için, bir tuvalete sığınıp, ona sıcak çay ve battaniye getirecek insanları beklemeyi göze alıyor. Çünkü gitmek istemiyor. Ne olursa olsun, kalmak istiyor.
Veya bir saray yaptırıyor. Yüzlerce odayla birlikte. Ne tuhaftır ki, hicbir odada yalnız kalamıyor. En sağlıklı, en lezzetli yemekleri yiyor. Sonra yediklerini vücudundan tekrar çıkarıyor. Bu esnada belki karşısında duran altın çerçeveli aynada kendisini izliyor. Ve belki ilk defa kendisiyle baş başa kalıyor. Bir kaç saat öncesinde tabağında duran o yemeğin, o sanat eserinin bir kaç saat sonra ne türlü biçimsiz ve çirkin birşeye dönüşebildiğine bakıyor belki de. Sonra tekrar hayata dönüyor. En güzel övgüleri işititiyor. En güzel araçlara biniyor. En güzel yerlerde uyuyor. Ve bu yıllarca böyle devam ediyor. Ama ‘yeter artık’ demiyor. ‘Artık gideyim’ demiyor. O da kalmak istiyor. Veda etmek asla söz konusu olmuyor.
Ve yine yeni insanlar dünyaya geliyorlar. Büyüyorlar, yetişiyorlar. Belki bir iş sahibi oluyorlar. Belki de hayallerinin ötesine geçiyorlar. Belki de istediklerine hiçbir zaman ulaşamıyorlar. Belki de ne istediklerini hiçbir zaman bilemiyorlar. Yine kimse gitmek istemiyor. Yine herkes sonsuza dek kalmak istiyor. Ve hikayeler tekrarlanıyor.
İnsan bu bitmeyen, kendisini tekrarlayan döngünün bir parçası ise, sonsuz değil midir? Belki sonsuzluğunu kavraması için yapması gereken şey, kendisinin bu dögünün içindeki yerini tanımlamaktır. Veda etmek o zaman hala bu kadar zor olabilir mi?
Görünürde herkes bir gün göçüp gidiyor. Fakat aslında kimse gitmiyor. Çünkü herkesin kaderi tekrar tecelli ediyor. Belki başka bir bedende, belki başka bir isimle. Belki bütün canlar bu döngüden ötürü tek bir candır. Belki bütün canlar bu döngüden ötürü daimidir.
Bu döngünün üzerinde bir kudret var mı? Varsa şayet, bu ancak hayret edilesi bir kudret olabilir. Hayret ki, böyle bir döngü oluşturmuş.
Hayret etmek, ne birşeyin iyi, ne de kötü olduğuna hükmetmektir. Hayret etmek, bir olayın sebeplerini tam olarak anlayamamaktır. Belki de olayı hiçbir şekilde kavrayamamaktır. Eğer iyi ve kötü bu dögünün bir parçası ise, döngünün üzerindeki kudrete iyi veya kötü dememiz mümkün mü?
İyi ve kötünün ötesinde olmaktır belki de Allah olmak.
Göktuğ Alkan, 23 Aralık 2019, Zürih.
Not: Bu yazıyı düşüncelere daldığım bir dönemde yazmıştım. Aslında düşünceler beni hiç bırakmadı, veya ben onları bırakmadım. Yazıdaki bazı atıflar şahit olduğum bazı görüntülerle ilgili. Bazıları ise o zamanki siyasi gündemle igili. Bunlardan yola çıkarak biraz daha soyut kavramlar ve sorular üretmeye çalışmıştım. Bu yazıyı ilk paylaştığım kişiler o zamanlar en kıymetli iki arkadaşımdı. Hala en kıymetli arkadaşlarım. Onlara da bu vesileyle kucak dolusu selam yolluyorum.