Acı ve tatlı duygular - neredeler?

Son yazımda güzellik ve kötülük hakkında düşüncelerimi, bunların bana etkisinden ve düşüncelerimin akılıcılık yöntemiyle nasıl dönüştüğünden bahsetmiştim. Yazının ana fikrini kısaca  şöyle özetlemek isterim; güzelliklerin ve kötülüklerin birbirlerini gerektiren olgular ve hatta ayrılmaz bir bütün oluşturmaktadırlar. Bir meseleyi iyi, güzel veya kötü olarak değerlendirirken, kullandığımız ölçekleri zıdlar oluşturmakta. Bununla ilgili şu örneği verebilirim; bir insanın demokratlığın doruk noktlarından bahsetmesi veya bunların hayalini kurması, anti demokratlığın da en derin çukurlarını farketmesi veya tasvir etmesi ile doğrudan bağlantılı ve hatta buna bağlıdır. Yani tatlı duyguları hayal etmek acı duyguların varlığını gerektiriyor. Tatsız duyguların oluşması da aynı şekilde tatlı duyguların varlığına bağlıdır. Yazıyı ise bu acı ve tatlı duyguların nerede sabitlendiklerini sorarak bitirmiştim.

 

Şu örnek hakkında kafa yorarak başlayalım; bir insan düşünün ki, etrafı fazla geniş değil, mümkün olduğu kadar az kişiyle görüşüyor, fazlasıyla düzenli ve en ufak bir değişim yaşamayı tercih etmiyor. Örneğimizi somutlaştıracak olursak; varsayalım ki bu insan her aylığı hesabına yattıktan sonra eşiyle aynı lokantada bir akşam yemeği yemekten hoşlanıyor ve bununla birlikte her seferinde tatlı bir hisse sahip oluyor. Bu insanın yaşadığı acı ve tatlı duygular belirili bir noktada sabitlenmiş midir sizce?

 

Bu soruya ben ‘hayır’ cevap veririm. Nedenleri ise şunlar; bir insan çok dar bir alanda yaşasa bile daima değişim içerisindedir. Değişim içerisinde olan bir insanın duyguları ise bir noktada sabitlenemez. Örneğimize geri dönecek olursak; bahsettiğimiz kişi bir ömür boyu çevresini ve ailesini büyütmeden, her ay eşiyle aynı lokantada yemek yese bile ve hiçbir şey değistirmemeye gayret gösterse bile, her saniye vücudunun yaşlanmasıyla birlikte bile asgari bir değişime uğramaktan kaçamayacaktır. Nitekim bu fizyolojik değişim ise bu insanın o tatlı duygularını az da olsa dönüştürecektir. Yani bu realiteden dolayı bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de aynı kişi olması mümkün değildir.

 

Ayrıca bu insanın karlı bir kış akşamında lokantaya giriş yapıp, her seferinde içtiği sıcak çorbanın ilk yudumlarıyla ısınması bile onun tatlı hislerini çorbanın sıcaklığını pek de aramadığı yaz aylarına kıyasla değiştirecektir. Doğa hareketli, sürekli bir değişim içerisinde. Bundan kimse de bağımsız olmadığına göre, kimsenin tatlı ve acı hislerin belirli bir noktada sabitlenemez.

 

Değişim ve hareket hepimize uğruyor. Buna ne kadar karşı koyduğumuz ise hayat tarzımızı, vakit geçirdiğimiz insanları, okuduğumuz kitapları ve de siyasi görüşlerimizi belirliyor. Ne kadar karşı koyarsak koyalım, hislerimize doğrudan etki eden fizyolojimiz ve bağlı olduğumuz doğa hepimize değişimi hissettiriyor.

 

Belki değişime fazla kapalı olmanın hayatın gerçeklerinden ötürü pek de anlamlı olmadığını daha iyi kavaryabilirsek, memleketimizde daha güzel ve heyecanlı günler yaşayabilmemiz mümkün olur diyerek bu sitedeki ilk siyasi mesajımı yayınlıyorum.

 

Göktuğ Alkan

Kommentare: 0