Düşün ki, bir çocuk doğuştan engelli ve yürüyemiyor. Düşün ki, bu çocuk için yıllar sonra iyileşme ümidi doğuyor. Düşün ki, bu çocuk tedavi oluyor, ayaklanıyor ve artık hayata ailesinin ve kendisinin de hayal ettiği gibi engelsiz katılabiliyor.
Başka bir örnek; bütün hayalleri suya batmış bir insan düşün. Bedbaht bir hayat sürmektedir, alkol tesellisi olmaktan çıkmış, artık kurtulamadığı bir alışkanlık olmuş. Kimsesiz, evsiz, yurtsuz ve umutsuzdur bu kişi. Ve şimdi düşün ki, bu kişi bir saz alıyor eline, içten gelen, özgün şarkılar söylemeye başlıyor. İnternete düşen bir videoyla, hızlı etkileşimden sonraki günler etrafına onlarca, yüzlerce insan birikmektir artık. Onun şarkılarını söylemek için gelmektedirler ve umut yeşermeye başlamıştır artık. Ve bundan sonra önü kesilmez bir başarı öyküsü başlar.
Bunun gibi, insana dokunan, gönülleri etkileyen nice örnek verilebilir. Peki bizi böyle hikayelerde etkileyen unsur nedir? Kanaatimce bizi etkileyen unsur, bir kişinin kendisini saran kötü şartlardan kurtulabilme ihtimalinin kuvvetlenmesi ve onlardan en nihayetinde kurtulmasıdır.
Son yıllarda beni etkileyen, güzel olarak nitelendirdiğim olayları çok düşündüm. Her mutluluk uyandıran olayda, her olumlu his oluşturan hikayede güzel olmayan bir durum düzeltiliyor, iyileştriliyordu. Ve şöyle bir kanaata vardım: bir hikayenin, bir yaşanmışlığın güzel nitelendirilmesi için güzel olmayan bir unsurun, bir şartın var olması gerekiyor. Güzel duyguların oluşması için güzel olmayan nesnelerin ve olguların farkedilmesi ve bertaraf edilmesi gerekiyor.
Açıkcası burada bir çelişki gözüme batar gibi oldu uzun zaman. Ve bir ara artık çoğu yaşananları güzel olarak göremedim, coşkuyla karşılanması gereken şeyleri kısmen tepkisiz karşılıyordum. Eskiden güzel olarak adlandırdığım olayları artık sadece kötünün düzelmesi olarak algılıyordum. Kötülük sabit idi, iyilik ve güzellik ise kötülüğün etkisinin sıfırlanmasıydı.
Fakat bu algıyı şu şekilde tersine döndürebildim..
Düşün ki, hayatın tam da içinde olan bir genç var. Eli ve ayağı tutuyor, aklı da çalışıyor. Fakat bir anda hastalanıyor. Çare bulunamıyor ve bu genç yavaş yavaş çökmeye başlıyor. Nihayetinde artık kendine bakamaz hale geliyor, ayaklarını ve ellerini de hareket ettiremez oluyor ve hayata artık istediği gibi katılamıyor.
Bu hikayede başta anlatılan örneğin tam tersi gerçekleşmektedir. Yani güzelliğin kaybolması olumsuz dugygular uyandırıyor. Yani olumsuz duyguların oluşması için güzel olan nesnelerin ve olguların farkedilmesi ve bertaraf edilmesi gerekiyor. Bu durumda yukarıdaki mantığı yürütürsek, şöyle bir kanaate erişiyoruz: Güzellik sabit, kötülük ve olumsuzluk ise güzelliğin etkisinin sıfırlanmasıdır.
Bu şekilde akıl yürüttükten sonra şöyle bir seçenek oluşuyor önümüzde: Eğer kötülük sabit ise ve onun varlığı güzelliğin algılanması için bir şart ise, o halde güzellik de sabit olması gerekiyor ve kötülüğün algılanması için onun varlığı gerekmektedir. Bu seçenekte güzellik ve kötülük birbirini gerektiren, ayrılması mümkün olmayan, olayları iki pençe gibi aralarına alan iki olgu gibi duruyor. Ve bu halde bence dünyayı ne esasen güzel, ne de esasen kötü olarak nitelendirebiliriz. Dünya hem güzel, hem kötüdür. Çünkü güzellik ve kötülük birbirinden ayrılmaz bir bütünü oluşturmaktadır.
Yukarıdaki mantık yalnız şu soruyu cevaplamıyor: güzellik ve kötülük hangi noktalarda sabitlenmiş durumda? Sabitleştirilen noktaları akıl ile kavramamız mümkün mü? Bu konuda kafam oldukça karışık. Bu soru hakkında yakında yazacağım. Görüşmek üzere
Göktuğ Alkan
Kudret (Donnerstag, 12 August 2021 00:02)
Yazini okurken, bir nevi matematik denklemi cözer gibi oldum. Sistematik bir sekilde konuyu islemisin. Bana bir sekilde yardimci oldu.
Konuya ben sistematik sekilden ziyade, daha cok duygularimi ve kalbimi katarak cevap vermek istiyorum.
Güzelligin ve kötülügün el ele yürüdüklerini düsünüyorum. Bazen sirf güzelligin elini tutuyorum, diger zamanlar kötülügün. Buna esdeger anlamda mutlulugu ve hüzünü görûyorum. Bazen ama, ikisinin arasina girip, güzelligi ve kötülügü birbirine baglayan oluyorum. Ve o günler en zor günler oluyor. Bir yandan keyfini cikariken, diger yandan neden, niye, gibi düsüncelere kapiliyorsun.
Tam anlamiyla bu arafta kaldigim durumlardan hep yipraniyorum, lakin sonunda daha güclü cikiyorum. Bir yaklasimim, benim bu mikro-metamorfozlara beraber güclendigime dair kanit. Güclenme kelimesini bir nevi ders, analitik bakis acima katki veya ufkumun gelisimi olarak tanimlayabiliriz.
Her halükarda, ikisininde beraber karsimiza ciktigini düsündügümü tekrar belirtmek istiyorum. Vesile oldugun kivilcim icin tesekkür ederim. Bu haftanin refkleksiyonunda bu konu hakkinda kendimle hesaplasacagim.
Kerem Türkel (Montag, 09 August 2021 22:29)
Sa Göktuğ Abi,
Yazini cok beyendim.
Başliği okurken benim aklima böyle şeyler gelmedi, yani sank biz insanlar media yüzünden kisitli düşüniyoruz. Senin bu yazmiş olduğun yaziyi cok severek okudum cunkü senin anlattiklarin ve ayni anda yazma stilin beni bu konunun icine cekti. Bana sanki başka türlü düşünmeme bir yol acdi.
Sağol Göktuğ Abi.